Melkon Sahokoğlu; Gümüş Unutuluyor, Yurt içi ve Yurt Dışında Yeterince bir Tanıtım Yok
Kısa adı (İTO) olan İstanbul Ticaret Odası Kuyumcular Komitesi tarafından düzenlenen, gümüş sektörünün bir araya geldiği toplantıda, aynı zamanda İTO kuyumcular komitesi üyesi olarak konuşan Melkon Sahokoğlu: Gümüş çok değerli madendir. Işığı çok iyi yansıtır. Bir gram gümüşten 2 kilometre ince tel çekilebilir. Gümüş unutulmaya ve unutturulmaya başlandı. Yurt içi ve yurt dışında yeterince tanınmıyoruz. Etkin bir tanıtım ve pazarlama kampanyası Pazar payımızı artıracaktır" dedi.
Kısa adı (İTO) olan İstanbul Ticaret Odası Kuyumcular Komitesi tarafından düzenlenen, gümüş sektörünün bir araya geldiği toplantıda, aynı zamanda İTO kuyumcular komitesi üyesi olarak konuşan Melkon Sahokoğlu: Gümüş çok değerli madendir. Işığı çok iyi yansıtır. Bir gram gümüşten 2 kilometre ince tel çekilebilir. Gümüş unutulmaya ve unutturulmaya başlandı. Yurt içi ve yurt dışında yeterince tanınmıyoruz. Etkin bir tanıtım ve pazarlama kampanyası Pazar payımızı artıracaktır” dedi.
Melkon Sahokoğlu’nun kürsü konuşmasını, siz değerli okuyucularımıza doğrudan aktarıyoruz.
Konuşmanın tam metni;
Sayın Başkan, Değerli davetliler, sevgili meslektaşlarım,
İstanbul ticaret odası 4 nolu meslek komitesinin
düzenlediği, gümüş sektörünün yapısal ve güncel sorunlarının konuşulması için
düzenlenen zümre toplantısına hoş geldiniz.
Değerli davetliler,
ben 1976 İstanbul doğumlu, evli, bir çocuk babası, 24 yıllık Kapalıçarşı
esnafıyım. Çıraklıktan başladığım baba mesleğini, 1955 de kurulan Pele Gümüş
firması bünyesinde üç kardeş, ikinci kuşak olarak gümüş hediyelik eşya imalatı,
ihracatı ve toptan satışı olarak icra etmekteyiz.
Altın ve bakırdan sonra keşfedilmiş olan gümüş, varlığı
yüzyıllardır bilinen değerli metallerden biridir. Gümüşün, doğal halde az
bulunması ve yerkürenin çok derinlerinde yer alması gibi nedenler, bu kıymetli
madenin insanoğlu ile tanışmasını geciktirmiştir.
İlk keşfedildiği dönemde gümüş, dünyanın çeşitli yerlerinde
ve az miktarda bulunan doğal gümüş kaynaklarından elde ediliyordu. Doğal gümüş,
yerkabuğuna dağılmış bileşikler halinde saf halde veya altın, bakır, civa gibi
diğer metallerle alaşımlar halinde bulunuyordu. Norveç, Güney Peru ve
Colorado’da yapılan kazılarda işlenmiş büyük külçeler bulunmuş, 1860 yılında
İspanya’da, sekiz tonluk bir külçe çıkartılmıştır.
Endüstrinin ilerlemesiyle daha karışık ve saf olmayan gümüş
filizleri elde etme yoluna gidildi. Bu durum da doğal gümüş üretimini azaltmaya
başladı. Saf gümüş üretimi, dünyanın çok az yerinde ve büyük maliyetlerle
yapılmaya başlandı. Bugün gümüş, ağırlıklı olarak bakır, kurşun ve çinko
üretimindeki yan ürünlerden elde edilmektedir.
Gümüş, ışığı çok iyi yansıtan, dövülebilen, sünek
bir metaldir. Öyle ki; bir gram gümüşten 2 km uzunluğunda ince tel çekilebilir.
Atmosferde oksitlenmeye karşı büyük bir
mukavemet gösterir. Bakırdan daha zor, altından ise daha kolay oksitlenir.
Gümüş’ ün günümüzde tüketildiği alanlar, fotoğraf
sanayi, elektronik, para imali, ev eşyası ve takı üretimi, yapay yağmur ayna
sırlarının yapımı, bilgisayar röle kontakları, pil yapımı şeklinde sayılabilir.
Gümüş, elektriği çok iyi geçirdiğinden ve kolayca tel haline geldiğinden,
elektrik teli olarak kullanılmaktaydı. Fakat nadir bulunması ve kıymeti
dolayısıyla, artık bu amaçla kullanılmamaktadır.
Gümüşün sağlık sektörüne de katkıları olmuştur.
Koloydal gümüş 1940’lı yıllara kadar dünyada
oldukça yaygın bir şekilde antibiyotik olarak kullanılıyordu. Fakat sentetik
antibiyotiklerin daha ucuza üretilebilmesi ve kâr payının daha yüksek olması
nedeniyle, gümüş unutulmaya ve unutturulmaya çalışılıyor.
Gümüşün antibiyotik özellikleri aslında çok
eskiden beri biliniyor. Gümüşü günlük hayatlarında, mutfak gereçleri, süs
eşyası, saklama kabı olarak insanların sürekli kullandıklarını biliyoruz.
İngiltere’de ağzında gümüş kaşıkla doğmak diye bir deyim vardır. Bu deyim
doğuştan şanslı insanlar için kullanılır.
Eskiden zenginler yeni doğan çocuklarına
emmesi için gümüş kaşık verirlerdi. Böylece çocuk, hastalıklara karşı korunmuş
oluyordu.
Gümüş tarih kaynaklarına göre ilk olarak M.Ö. 4000 yıllarında süs
ve ev eşyası olarak kullanılmıştır. Gaziantep, Adıyaman ve Kilis yöresindeki
antik şehirlerde bulunan kalıntılar içinde bol miktarda gümüş takıların
bulunması, bölgede gümüş işçiliğinin asırlar öncesine dayandığının işaretidir.
En eski altın ve gümüş takıların ise Orta Tunç Çağı’na ait olduğu ve Alacahöyük
mezarlarında ortaya çıkarıldığı bilinmektedir.
Gümüşün M.Ö. 3100 yıllarında Mısırlılar, M.Ö. 2500
yıllarında Çinliler ve Persler tarafından kullanıldığı bilinmektedir.
Kaynaklara göre, M.Ö. 800 yıllarına doğru gümüş parçaları
Nil nehri civarında para olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yine aynı dönemde
Anadolu'da Lidyalılar tarafından gümüşden paralar basılmıştır.
İslamiyet’in Anadolu’ya yayılmasıyla kullanımı artan Gümüş
işçiliği altına göre daha yaygın kullanım alanı bulmuştur. Yüzük, küpe, kolye,
kemer, hamaylı, Kur’an-ı Kerim muhafazası, takunya, tespih püskülü, kılıç ve
kama sapı yapımı Osmanlı dönemine kadar devam eder. Kadın takılarının yanı sıra
İslam inancının etkisiyle erkeklerin kullandığı takı ve aksesuarlarda altına
göre daha fazla kullanılan gümüş özellikle yüksek gelir grubuna mensup
olanların birçok alanda tercih ettikleri maden olmuştur. Bu durum yörede gümüşün
kullanımını artırmış, gümüş işlemecilerinin dışındaki meslek gruplarının da
gümüşe kendi imal ettikleri ürünlerde yer vermelerini sağlamıştır. Oklava,
zurna, sigara tabakası, baston ve günlük hayatta kullanılan daha birçok eşya
gümüşün kullanıldığı ürünler arasındadır
Osmanlı
Saray nakkaşhanesinde yaratılan ve tüm Osmanlı sanatında egemen olan üslup
birliği, 15. yüzyıldan itibaren gümüş eserler üzerinde de görülmektedir.
Tarihi
kaynaklardan Osmanlı sarayında altın ve gümüşten yapılmış kapların kullanıldığını
öğrenmekteyiz. 1433 yılında Edirne Sarayı'nda II. Murada altın yaldızlı
tepsilerde yemek sunulduğunu, kadehinin ise gümüş olduğunu bilinmektedir.
İtalyan tüccar Iacopo ise Fatih Sultan Mehmet devrinde saraydaki maden
hiyerarşisine değinerek, padişah ve kazaskerin altın, vezirlerin gümüş,
askerlerin ise değersiz metal (bakır) kaplarda yemek yediklerini yazmaktadır.
Erken
dönemden itibaren gümüş eserler kazıma, çalma, kabartma, telkari, ajur, yaldız
ve savat teknikleri ile süslenmiş ve genellikle birkaç teknik bir arada
kullanılmıştır
İstanbul'da
gümüş eşya el sanatları gelişimi, İstanbul'un fethi ile başlamıştırFetih
sonrası Anadolu'daki gümüş ustalarının İstanbul'a getirilmiş. Topkapı
Sarayı'nın olduğu bölgedeki atölyelere yerleşen gümüşçüler, sarayın kuyumcuları
ile birlikte çalışmaya başlamışlardır. Daha sonra 1461'de yapılan Kapalı Çarşı
ve 1764'de inşa edilen Büyük Yeni Han civarına yerleşmişlerdir.
Bu sanat dalının bir özelliğinin de sadece
İstanbul'da ermeni ve türk ustalar tarafından yapılmış olmasıdır. Saraylarda,
müzelerde sergilenen gümüşleri yapan veya antikacılarda turalı gümüş dediğimiz
gümüşleri yapan ustalar sadece İstanbul'da bulunmaktaydılar.
Günümüzde
ise İstanbul'daki gümüşçüler Kapalıçarşı'daki "hanlar Bölgesi”nde
sanatlarını icra etmeye devam etmektedirler. Yurtiçi ve yurt dışından gelen
birçok devlet adamına verilmek üzere hediye edilen gümüşler de kendi
atölyelerimizden çıkmaktadır. Türkiye'yi yaklaşık 6 yıl önce ziyaret eden Papa
16. Benedictus'a, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından hediye
edilen Osmanlı'ya özgü, işlemeli gümüş leğen ve ibriğ, Turkcell Süper Lig,
Süper Kupa, Formula 1 İstanbul Grand ve Türkiye Jokey Kulübü için yapılan
kupaları bunlara örnek verebiliriz.
Önemli
projelere imza atılmasına karşın,gerek yurtiçi, gerekse yurt dışında yeterince
tanınmadığımız kanaatindeyim; dolayısıyla hak edilen kıymet de görülmüyor.Bu
nedenle ihraç rakamlarını nicelik ve nitelik açısından artıramıyoruz. Bir elin
parmaklarını geçmeyecek sayıda ülkeye az da olsa ihracatlarımız devam
etmektedir.
Yurt dışına dönük bir pazar araştırmasının sağlayacağı veriler
ışığında yapılacak üretim ile süreklilik arz eden etkin bir tanıtım ve
pazarlama kampanyasının ihracat rakamları üzerindeki son derece olumlu
etkilerinin yanı sıra uluslararası piyasalardaki pazar payını da arttıracağı
muhakkaktır.
Gümüş ev
eşyası bir kültür bir yaşam tarzıdır, maalesef bu kültür her geçen gün
kayboluyor öyle ki her geçen sene köklü atölyeler ve mağazaların kapandığını
görüyoruz.
Geleneksel
gümüş el sanatlarının bekası, sanatçılarımızın,
zanaatkarların bu sektörde rızkını kazanan
herkesin refahı için bu karamsar tabloyu olumlu bir yola sokmak adına sizden
gelecek her türlü girişim, fikir ve projeyi bekliyoruz.
Şikayet,
sıkıntı ve problemlerinizin çözümü için de komitemiz her türlü yardıma hazırdır.
Teşekkür
ederim.