Sevgili
okuyucular geçtiğimiz günlerde Sandal Bedesteni'nin ihaleye çıkması sonucu bu yazıyı
kaleme alma ihtiyacını hissettim. Yap-işlet-devret modeliyle böyle tarihi bir
yapının ihaleye çıkarılmasına esnafta tepkili bakıyor. Bu konuya bağlı olarak
güzel çarşımızın değişen yüzü ve neden bu durumlara geldiği konusuna değinmeden
de geçmeyeceğim.
Öncelikle size biraz bedestenlerden bahsetmek istiyorum.
Bedestenin ortaya ilk çıkışı Osmanlı devrindedir. En eskisi 14 yy 'da yapılan Bursa Bedesteni olarak bilinmektedir. İstanbul Bedesteninin (İç Bedesten) yapım kararı 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet Hanın emriyle çıkmıştır. Sandal Bedesten (Yeni Bedesten) ise yaklaşık 1200 metrekarelik bir alandan oluşuyor. Her ikisi de çok özel mimari yapıya sahiptir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bedestenler önemli yer teşkil ederken şehirleri sınıflandırmasında bir kriter olarak yer almıştır.
Bedestenlerin öneminin her dönem bu kadar büyük olmasına rağmen bugün tam tersi bir durum sergileniyor.
Osmanlı tarihinde, ticarî hayatı geliştirmek için kervansarayların, hanların ve bedestenlerin önemi çok büyüktü. Çünkü o dönemde ıssız yollar üzerinde güvenli seyahat ve ticaret çok zor koşullarda gerçekleşiyordu. Kervansaray ve hanlar canlı ticaretin içinde konaklama ve her türlü ihtiyaçların giderileceği güvenli yerler olarak önem kazanırken bedestenler ise ticaretin merkezi olarak öne çıkıyordu. Zaten bedesten; "çarşı, borsa, ticaret merkezi” anlamına gelmektedir. Özellikle İstanbul'un Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan liman şehri ve ipek yolunun en önemli durağı olması nedeniyle dünyanın önemli ilk ticaret merkezi demek hiç abartı olmaz. Sandal Bedesten 1914 yılından itibaren dönemin mezat merkezi olarak kullanılmış. Halkın alım satımına açık olan bu ortamda, esnaflar arası alım-satım bile bazen bu mezatlar üzerinden gerçekleşirmiş. Ben çarşıya ilk geldiğim yıllarda mezatlı dönemleri yaşamış bugüne ulaşan değerli büyüklerimizden çok enteresan hikayeler dinledim. Bu hikayeleri dinlediğiniz zaman Kapalıçarşı'nın kendine has iş ahlakını çok net çözebilirsiniz. Esnafların iş ilişkileri ve dayanışmaları örnek olacak en üst düzeyde. Ama bugün baktığınız zaman içler acısı çünkü son dönemde İstanbul'un aldığı göç ve kolay para kazanılabilecek iş kollarının tercih edilmesi maalesef içeride yıllardır esnaflık yapan kişilerin zarar görerek ayrılmasına neden olmuştur. Dolayısıyla o güzel eski kültüründe gün geçtikçe kaybolması kaçınılmaz bir sondur. Bu sadece Sandal Bedesten ile kalmayıp Kapalıçarşı'nın geneline yayılmıştır. Bunda yönetim boşluklarının suçu çok büyüktür. Dünyanın en büyük kapalı çarşısı ve ticaret merkezi gün geçtikçe kan kaybetmektedir. Bu nedenle gerekli çözümlerin biran önce oluşturulması, doğru yapılanmalar ile uzun vadeli projeler geliştirilmesi gerekmektedir. Kapalıçarşı'nın bugüne kadar suistimal edilmesi ve rant ortamı gözüyle bakılması esnafın bakışını da değiştirmiş ve güven azalmıştır. Esnaf kendi içinde başlı başına bir güç oluşturabilir ama bu güvensizlik ortamı esnafında birlikte hareket etmesini engellemekle birlikte yanlış sonuçlar doğurmaktadır.
Yine eski devre dönerek o günkü yönetim ve organizasyon yapısı bakarsak, ahilik-lonca sistemi üzerine kuruluydu ve sadece burada ticaret yapanlar yönetim kurulunu oluşturuyordu. Bu kurulun içinde nakibler yani bugünkü adıyla müfettiş muavinleri yer alıyordu. Nakiblerin görevi çarşının intizamını sağlamaktır. Bedesten'in adına gölge düşürecek mallar satmaya kalkanlara ceza uygulanırdı.
Bugün ise bunların tam tersi bir yapı oluşturmakta. Hiçbir şekilde kontrol mekanizması olmamakla birlikte yönetime seçilme konusunda da yanlışlıklar yapılmaktadır. Bugün çarşı esnaflığından ayrılmış ama halen oy hakkı bulunan ve çalışan kesiminde oy kullandığı bir sistem uygulanıyor. Bu tamamıyla yanlış bir seçim düzenidir.
Yine aynı kurulun içinde kahyalar görev almaktaydı. Onların görevi ise esnafın hal hareketlerinden sorumlu olması idi. Hakların korunmasına yardımcı olan bu düzenin bugünkü karşılığını ise tamamıyla yanlış düzen ve haksız rekabet oluşturmaktadır.
Öncelikle size biraz bedestenlerden bahsetmek istiyorum.
Bedestenin ortaya ilk çıkışı Osmanlı devrindedir. En eskisi 14 yy 'da yapılan Bursa Bedesteni olarak bilinmektedir. İstanbul Bedesteninin (İç Bedesten) yapım kararı 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet Hanın emriyle çıkmıştır. Sandal Bedesten (Yeni Bedesten) ise yaklaşık 1200 metrekarelik bir alandan oluşuyor. Her ikisi de çok özel mimari yapıya sahiptir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bedestenler önemli yer teşkil ederken şehirleri sınıflandırmasında bir kriter olarak yer almıştır.
Bedestenlerin öneminin her dönem bu kadar büyük olmasına rağmen bugün tam tersi bir durum sergileniyor.
Osmanlı tarihinde, ticarî hayatı geliştirmek için kervansarayların, hanların ve bedestenlerin önemi çok büyüktü. Çünkü o dönemde ıssız yollar üzerinde güvenli seyahat ve ticaret çok zor koşullarda gerçekleşiyordu. Kervansaray ve hanlar canlı ticaretin içinde konaklama ve her türlü ihtiyaçların giderileceği güvenli yerler olarak önem kazanırken bedestenler ise ticaretin merkezi olarak öne çıkıyordu. Zaten bedesten; "çarşı, borsa, ticaret merkezi” anlamına gelmektedir. Özellikle İstanbul'un Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan liman şehri ve ipek yolunun en önemli durağı olması nedeniyle dünyanın önemli ilk ticaret merkezi demek hiç abartı olmaz. Sandal Bedesten 1914 yılından itibaren dönemin mezat merkezi olarak kullanılmış. Halkın alım satımına açık olan bu ortamda, esnaflar arası alım-satım bile bazen bu mezatlar üzerinden gerçekleşirmiş. Ben çarşıya ilk geldiğim yıllarda mezatlı dönemleri yaşamış bugüne ulaşan değerli büyüklerimizden çok enteresan hikayeler dinledim. Bu hikayeleri dinlediğiniz zaman Kapalıçarşı'nın kendine has iş ahlakını çok net çözebilirsiniz. Esnafların iş ilişkileri ve dayanışmaları örnek olacak en üst düzeyde. Ama bugün baktığınız zaman içler acısı çünkü son dönemde İstanbul'un aldığı göç ve kolay para kazanılabilecek iş kollarının tercih edilmesi maalesef içeride yıllardır esnaflık yapan kişilerin zarar görerek ayrılmasına neden olmuştur. Dolayısıyla o güzel eski kültüründe gün geçtikçe kaybolması kaçınılmaz bir sondur. Bu sadece Sandal Bedesten ile kalmayıp Kapalıçarşı'nın geneline yayılmıştır. Bunda yönetim boşluklarının suçu çok büyüktür. Dünyanın en büyük kapalı çarşısı ve ticaret merkezi gün geçtikçe kan kaybetmektedir. Bu nedenle gerekli çözümlerin biran önce oluşturulması, doğru yapılanmalar ile uzun vadeli projeler geliştirilmesi gerekmektedir. Kapalıçarşı'nın bugüne kadar suistimal edilmesi ve rant ortamı gözüyle bakılması esnafın bakışını da değiştirmiş ve güven azalmıştır. Esnaf kendi içinde başlı başına bir güç oluşturabilir ama bu güvensizlik ortamı esnafında birlikte hareket etmesini engellemekle birlikte yanlış sonuçlar doğurmaktadır.
Yine eski devre dönerek o günkü yönetim ve organizasyon yapısı bakarsak, ahilik-lonca sistemi üzerine kuruluydu ve sadece burada ticaret yapanlar yönetim kurulunu oluşturuyordu. Bu kurulun içinde nakibler yani bugünkü adıyla müfettiş muavinleri yer alıyordu. Nakiblerin görevi çarşının intizamını sağlamaktır. Bedesten'in adına gölge düşürecek mallar satmaya kalkanlara ceza uygulanırdı.
Bugün ise bunların tam tersi bir yapı oluşturmakta. Hiçbir şekilde kontrol mekanizması olmamakla birlikte yönetime seçilme konusunda da yanlışlıklar yapılmaktadır. Bugün çarşı esnaflığından ayrılmış ama halen oy hakkı bulunan ve çalışan kesiminde oy kullandığı bir sistem uygulanıyor. Bu tamamıyla yanlış bir seçim düzenidir.
Yine aynı kurulun içinde kahyalar görev almaktaydı. Onların görevi ise esnafın hal hareketlerinden sorumlu olması idi. Hakların korunmasına yardımcı olan bu düzenin bugünkü karşılığını ise tamamıyla yanlış düzen ve haksız rekabet oluşturmaktadır.